|
 |
|
ŞİİRKÖŞEN |
|
|
|
|
|
 |
|
Mektuplar |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
SEVGİLİYE MEKTUPLAR
Uykusuz gecelerde seni düşünüyorum. Bir zamanlar ayrısı gayrısı olmayan iki kişi iken şimdi birbirinden bihaber yaşayan iki kişi olduk. Bir ömür birbirimizi bağrımıza basarken, şimdi senin yerine acıları bağrıma basıyorum. Senin için kaç gece akıl yordum. Kafamı kazan gibi ettim. Şimdi neredesin ne haldesin bilmiyorum iyi gün dostum. Nasılda sevmişim, nasıl sana bel bağlayıp umutlarımı hep senin için ekmişim. Kendim dahi kendime kızıyor şaşıyorum. Her şeye rağmen seni düşünmekten bir türlü kendimi alamıyorum. Başımı ne düşüncelerden kaldırabiliyorum ne de kederlerden. Alnımda senin ayrılığını, bir utancı taşır gibi taşıyorum. Etle tırnak olduğum sen sevdiğim artık sana diyecek bir sözüm kalmadı. Görüşeni karışanı kalmamış bir köşeye hoyratça atılmış zavallı yaşlılara döndü ömrüm. Ömrümün saati olan kalbim acı içinde seni yad ederek atıyor şimdilik. Oysa bu kalp attıkça sana söyleyeceğim onca güzel kelimeler zincirlerle esaret altına alındı. Değişmek bilmeyen acı bir kanunu her an yaşar oldum. Hasret ve acı değişmez bir kanun bir talimat oldu bana. Dünlerimdeki tüm aydınlık güzel hatıralar şimdi kararıp çirkinleşti. Bazen içimdeki bir ümit sesi; var git kapısına kederliyim hüzünlüyüm sensizim sessizim de. Haykır acıları anlat diyorum kendime ama yüreğim yalnızım mutsuzum demeye bir türlü dilim varmıyor işte. Bir şeyler engelliyor. Hiçbir şeyimle sana varamıyorum artık. Aklım ömür boyu sürecek bir ayrılık dese de, gönlüm inanmıyor. Sanki bir gün gelecekmiş gibi bir his taşıyor. Bedenimde yeri belirsiz bir umut taşıyorum. Kafamın içi kanlı bir savaş alanı. Düşüncelerimden, kavgaları karanlıkları bir türlü kovamıyorum. Dünyam her yerde başıma dar geliyor. Gündüzler renksiz ve soluk geceler uzun ve hüzünlü geçiyor. Gün olur zavallı başımı alıp karanlığı kederi arkamda bırakıp gider miyim bilmem. Gözlerim ellerim dilim sevgiden nasibini almış huzur ve teselliyi çoktan kaybetmiş. Bu kara kötü günleri yüz üstü bırakır mıyım bilmem. Beynimde o kadar çok bilinmez cevabı olmayan soru var ki sevdiğim. Beynim sanki sadece soru sormaya yarıyor. Beni yargılamaya kederlere yollamaya yarıyor sanki. Onca yargıya rağmen hala huzura eremedi aklım. Aşkı ne anlayabiliyor ne de o büyük sırra erebiliyor zavallı aklım. O aşk ki bir sıvı misali insanı şekilden şekle kalıptan kalıba sokuyor. Sanki aşk eşittir hayat oldu bende. Aşk varsa hayat var aşk yoksa hayat yok. Nasıl ki hayatın iki yüzü var. Zıt kavramları taşıyor aşkta işte hayat gibi. Akıl, insanın en büyük veziri, en kıymetli sadık bir nasihatçisi değimlidir ki sevdiğim. Kişiyi beladan huzursuzluklardan acılardan korumaya çalışan. Sorunları çözümleyen. Oysa akıl bazen ne kadar da cüce kalıyor dertlerin acıların karşısında. Susup kalsa iyi bazen de insanın canını acıtan en berbat düşünceleri üretiyor. Huzursuz gönlüme huzursuzluk katıyor. Başımın üstünde taşıdığım belalardan huzursuzluklardan kurtaracağı yerde daha beterini yapıyor.
SON MEKTUP
Bu sana son mektubum... Kanımda dolaşan seni son damlasına kadar aldım ve onu sana gönderiyorum. Bilesinki artık sen yoksun bende.Oysa ne çok sevmiştim seni bilemedin değerini. Anladım hiç haketmemişsin sevgimi. Acı çeken ben,ağlayan ben,aşkı için savaşan ben ve sen ise elleri sevdin,ellerle güldün,ellerle eğlendin. O sevgiyi ben haketmiştim,ben.Ne yasakları dinlemiştim ne de sevdiklerimi.Sen uğruna,bir vefasız uğruna... Her şeydin benim için.İlk heyecan,ilk aşk... Hep ilklerimdin sen benim. Varlığın varlığımla yoğrulduğu an keşfetmiştim beni ve yüreğimin en ücra köşelerini. Her an yanımda olmanı isterdim.Daha yanımdayken bile özlerdim seni. Hele o badem gözlerine daldığımda sonzuzluğa bırakırdım kendimi,korkmuyordum.Yıldızlar düşmezdi çünkü. Gözlerinden yüreğine kayardım.Hissederdim bunu.Öyle güven veriyordu ki, o masum bakışlar. Ya bin ömre bedel tebessümün.Mutluluğuma mutluluk katıyor. Sevgimde arttıkça artıyordu.Evet mutluydum,mutluyduk.İnan ne oldu sana anlamadım,anlayamadım. Neydi seni bu kadar değiştiren,neydi mutluluğumuza gölge düşüren neden? İnanmıştım,güvenmiştim sana. Yalanlar içinde tek gerçeğimdin.Meğer en büyük yalanmışsın. Umut dolu günlerin ardından,seni yalanlara terk ediyor ve tüm gerçekleri alıp gidiyorum. Yalnız en büyük gerçeğim sevgimi sana bırakıyorum,yalanlar içinde boğulduğun zaman ona sarılasın diye..
DÖN SEVGİLİ
Sevmek,sevilmek gerekliymiş yaşam için.Seni Senle yaşıyorken,tattım sevgilerin en yücesini,en güzelini.Evet yaşam vardı gülen gözlerde.Seni sensiz yaşamaya başlarken yaşamda süzüldü gözyaşlarıyla.Artık sen yoktun.Mutluluksa sadece hayalden ibaret.Çaresizim ve saçmalıyorum yaşamaya çalışırken hayatı.Bazen,bazen çıkıp gitmek istedim hayattan.Ama yapamadım.Sanmaki korkum ölümden,korkum yalnız Allah'tan.Şimdi çaresizce bekliyorum.Ya Senin olur mutlu olurum,ya da Azrailin olur,toprağın.Ve Sen Sevgili gün gelecek anlayacaksın çaresizliğin ölümden beter olduğunu.O zaman bekleyeceksin mutluluğu.Kimbilir belki sen şanslı çıkarsın. Ben kilitli kapılar ardında çok bekledim,çok uğraştım,açılmadı.Eğer birgün kalırsan kilitli kapılar ardında uzanır yine ellerim ellerine.Yeterki dön ne olursun dön.Gerçi gidişini hala kabullenmedim ki dönüşünü bekleyeyim..Tüm bu yaşananlar hiç hesapta yoktu,mutluyduk Seninle.Hesapta olan tek şey kırık dökük o küçücük evin,yarınlarımızın büyük mutluluğu olacağıydı.Sen gel Sevgili ben Seni yarınlarda bekliyor olucam.Yeter ki gel,yeter ki gel Sevgili. Sensizliği anılara gömdüm,artık Hasretimsin.Yine dayanamıyor hasretine,ağlıyorum yeryüzünün karanlığa bürünüp kaybolduğu saatlerde ve bende kayboluyorum gecelerde.Seni arıyorum anılarda,tek sahip olduğum eski Seni.Bilinmez yollarda,bilinen senliği bekliyorum.Kaybolma korkusu olmadan,kaybedenlere inat,engellerden korkup pes edenlere inat,hayata inat,Senli yarınlar için bekliyorum. Geceler gözyaşlarımla dinliyor içimde dindiremediğim seni.Bugünde Seni sordular bana.Geçenler konuştuk.Unutmuş beni.Kendine yeni bir hayat kurmuş.Ailesini bile neredeyse unutmuş.Artık bambaşkaymış hayatı.''Kalbini fetheden biri var mı? ''dedim.-''Benim hayatım.'' dedi.Sustu,söylemedi.Vardı belki kalbini fetheden.Konuşurken dayanamadım ağladım yine.Bana sadece acıdı.-''Ne istiyorsun.''dedi. ''Sadece,sadece sevgini.'' -''O işte yok.'' dedi.Söyle bana geceler söyle,artık gün doğmayacak mı? Kimbilir belki okuyacaksın mektubumu.Belki yine beni anlamayacaksın.Bir zamanlar gururuyla yaşayan beni değiştiren Sen, gurursuzca yalvarıp ağlayan beni hiçe sayacaksın.Kimbilir.... Yalnızlıklar kapısı aralandığında,sende ben gibi kaybolacaksın gecelerde.İşte o zaman anlayacaksın bir zamanlar anlamadığın beni.Seni unuttum diyorsun,çünkü sen şimdi rüyalardasın ve ben rüyalarda değil gerçeklerdeyim.Bir gün o rüyadan uyanacak ve gerçekleri hiç unutmadığının farkına varacaksın.Sen üzülme Sevgili.Sen ben gibi yanmayacaksın.Ben gibi gecelerde yalnızlığınla kaybolmayacaksın.Ben Senle yaşıyorsam.Sende Benle yaşayacaksın
SEVGİNİN GÜCÜ
İnsanın kendisince inandığı mefkuresi, kişinin dünyasını ve hayat akışını tamamiyle değiştirebilir. Akılcı büyük mefkureler insanı güçlü kılar ve idealist yapar. Mefkureler bir Milleti peşinden asırlarca sürükleyebilir. Yolunda nice engeller olsa da; ulaşmak için o büyük mefkureye, kalabalığın içinde dönen dönekler, kadir kıymet bilmez hainler daima çıkabilir.
Milli mefkuresini kaybetmiş kalabalık yığın, bu tür zaafları bünyesinde daima barındırır. Bir insanı bile dürüstçe sevmekten, sevebilmekten uzak hayatı yaşayanlar, en basit gönül ilişkilerini bile düzenlemekten uzaksa, böylesi kitlelere ulaşması zaman alacak olan büyük mefkureleri anlatmak haliyle zor olacaktır. Sevginin gücünü anlamaktan uzak insanlar gayesiz bir hayatı elbette yaşamak zorunda kalacaklardır.
Birini sevmek, aşık olmak, sevginin gücünü hissetmek, korkulmasın ki o kişiye mefkurelerinden ve kişilğinden hiç bir şey kaybettirmeyecektir. Sevmekten ar ve haya edenlerin kaybettiği çok kazandıkları hiç bir şey yoktur.
Bu Millete kanaatim o ki önce delice sevmesini öğretmek gerekir. Delice sevginin ardından acı bir ayrılığı yaşamasını, yaşadıkca ayrılığı efendice sinesine çekmesinide ögretmek gerekir.
Acılar insanı daima pekiştirir ve zamanla daha saglıklı düşünmesini sağlar. Çünkü acılar tercübenin ta kendisidir. Adı Ayşe olmuş veya Fatma ne farkeder. Bir kara kaşın, bir sürme gözün peşinden koşmasını bilmeyenlerin veya yaşandığında en acı günün acısını içine atamayanların peşinden koşacagı ne büyük bir davası nede güdecegi bir fikri olur.
Bir zaman hayatını mutlu edenin nasıl koşulduysa peşinden, en onmaz acıları sineye çekerek pişmek, insanı bir başka olgunlaştırır. Basit bir gönül ilişkisini bile düzenlemekten, sevginin gücünü hissemekten bile acizlerin ve velhasıl kısacası sevebilmekten yoksun zümrelerin yarınlarında atacakları sağlıklı bir adımları söz konusu olamaz.
Mefkureler sevginin şefkatini, kaybettiğinde en değerli varlığını sineye çekmesini ve bütün sabır çiçeklerinin yolundan gelmesini emreder. Sabır ise metanet ister, acı ister, şefkat ister.
Yüreksizler sevginin ne gücünden nede tılsımından anlamazlar. Kaldı ki onlar sabır şerbetini yudumlamamış zavallılardır.
Uzun ve bir o kadar müşakkat isteyen yolların yolcuları, her sıkıntıyı yok etmiş, nice kadılmamış sevgileri tatmış ve nice ayrılıkların acılarını yüreklerinde saklamış çetin insanlardır. Sevginin gücünü hayat prensibi haline getirenler,çetindirler.
Derse ki biri, yani çok bilmişin teki, sevgiyle mefkurenin ne alakası var? oysa ki sevgisiz bir hayat, ruhsuz bir beden, kokmayan bir çiçek ve besmelesiz başlanan bir iş gibidir.
Yar koynunda oynaşanlar, toylaşanlar, meydanlarda vuruşanlardır. Sevginin gücü güzelliğe sürükler, nice hayal görünenleri gerçeğe dönüştürür ve ince bir fikrin içine daldırıp derin derin düşündürür. Ağlamak ise gülmenin değerini öğretir. Ve her sevinç içinde biraz keder besler, sırf ağına aldıklarını eğitmek için. Hayatı koşanlar, nihayetinde kuru bir toprağı kucaklar. şairinde dediği gibi ( Hiç güzel olmasaydı ölürmüydü Peygamber? )
Gerçek olan ölüm ise, baki kalan insanların yaşadıkca içinde yaşattığı büyük mefkurelerdir. İşte o ulvi mefkureye koşabilmek ve tez elden kucaklayabilmek için, sevginin gücünü arkasına alanlar, birer boş kalabalık yığını degil, töreleri, namusları, acıları, mutlulukları olan koca bir tarihe sahip Milletin ta kendisidir.
Bir kara kaşın ardından koşmasını bilen Millet, sevginin gücünü idrak eden Millet, sanatın her alanında yücelir ki sımsıkı kenetlenmiş ve yıkılması zor bir kale oluverir. Ruhsuz, sevgiden anlamayan topluluklar ise,insanlık adına,sevginin gücüne ermiş Milletlere kul köle olur, töresini bozar, namusunu satar, özünü kaybeder, başka Milletlerin ezikliği altında can çekişir.
Evet kanaatim o ve bütün kanaat sahiplerinin de bilmesi gereken sevginin gücünü hissetmektir. Ağlamalıdır ki gülmenin kıymetini bilsin. Yokluğu tatmalıdır ki, bolluğun ne büyük nimet olduğunu anlasın. Ayrılık acısını iliklerine kadar hissetmelidir ki bulduğunda sevgisinin kıymetini bilsin. Gör ki bugün kıymet bilmezlerin halini, sevgiden nasibini almamış, hoyratca bir yaşamı ilke edinmiş zavallıların içler acısı durumunu. Sevgisizlik onları dağlara kaçırır, ne yar kucağında, nede törelerin otağında nasiplenmemiş birer yürüyen kemik yığını olurlar. Oldukları gibide kan döker, yuva bozar, can alır, kan alırlar. Dedik ya adı, Ayşe olmuş yada Fatma ne yazar. Ayrılık yaşasan da sev. Sev ki yücelesin. Sev ki güçlenesin. Bağrına taş bassanda sev. Çünkü sen aşkın karşısında alçaldıkça büyüyeceksin. Nice gerçek sevgilere ve büyük mefkurelere... Selam ve dua ile......
DUR SEN GİTME
BİTİME YAKIN
Zamanı akışına bırakmış olumsuzluğun içinde ki olum boş bir çabanın dışına çıkamıyordu gittikçede sadeleşiyor ve rengini de kaybediyor. Akşamlar gecelere karışıyor sessizlik öncesi bir fırtına habercisi gibi hafif, hafif esiyor. Akşam güneşi batmış gece mehtabını ararcasına koyulaştıkça koyulaşıyordu odam zifiri karanlık...
VEDA BUSEDE SAKLI
Ay sahne alıyor telaşında saçakların üzerinden giriyor odama, yıldızlar kifayetini kaybetmiş piç gibi dağılıyorlardı sağa sola. Acıdım onlara kendimi bırakıp onlara üzüldüm. Sonra niye, neden üzüldüğüme üzüldüm. Saçma salak dumura uğramış bir ruh ve onu taşımaya çalışan bir kemik yığını etleri de cabası... Kelepçelenmiş dudaklarda sahte gülücükler yapışmış, diller ritmini tutturamadığı yüreğin dansını edercesine karışık. Boğazıma dolanıyordu sevgime dair ne varsa yutkunmak yerine çıkarmak istiyordu içim kan kusarak. Kirpiklere saklanan gözleri gördüm aralayarak saçlarında sarhoş olduğum bir hatıranın esareti altına alınmıştım bu gece ve bitmeyecek gibiydi, son perde.
SEN GİT(ME) KAL
Oysa iki adım ötemizde değimliydi mutluluk, pırlanta gibi sarıp sarmaladığımız bir yavrucak. Kim korkuttu bizim ellerimizi kim cesaret etti. Bu sevgiyi kim nerelere sakladı da aradık mı? Bulmak için oda başka bir bahane. Sokak çocuklarının gülüşünde bulmuşken seni, şimdi onların gözyaşlarında kaybetmek ne acı verici. Bir tek onlar mı saf kalmıştı bana seni hatırlatan. Oysa seni hatırlayacak ne çok anım olacaktı gelecekte. İkimizin de aklında yokken bu ayrılık nereden musallat olmuştu bize, nereden gelmişti bu bilen de yoktu içimizde. Tadı kaçmış bir baharın sıcaklığında soğuyorduk biz. İki uzak ülke birbirine... Sen mendilini çoktan hazırlamış sallıyordun bile. Siyah mendil.
BEN GİDERİM
Aylarca hasrete gebe bekledim durdum senle sensiz yan odada... Ne gözlerin baktı ne de kulakların duydu. Senin şarkın ve yine senin resmini çizdim duvarlara, hani yeni boyatmıştık ya tam da oraya. Ay ışığı vuruyor suratına ve sen gülüyordun orda... Beklide içimdeki çocuğun masal saatine denk gelmişti çizişlerim seni oraya. Peri misali kanatlar omzunda. Birkaç dilimlik bir hayatın anlamını kalemle kazırcasına çizikler atıyordum saçlarına. Kalem bittikçe tırnaklarım deyiyordu alnına kanatırcasına iki çizik attım, bakınca hatırla.
ELVEDA
Sustum içimdeki fırtınaları biçe biçe sustum hep sustum. Bekledim gitmeme dair ne çok şey vardır sende dinlemek için sustum. Boş. Benim şiirlerim sömürü oldu sen okudukça. Bana kalan senin yokluğunda günün tortularıydı. Güneş sarı şaşkınlıktı bende gece uykusuzluklarıma. Her gün bir ümitle başlamak için çok çalıştı yüreğim. Gitmeme izin vermeyeceksin hissi öyle derinlerime girmişti ki, çıkması o denli zor oluyordu. Gururuma yedirip seni seviyorum demek isteyecekti beklide, izin vermedi aklım buna. Deymeyenlere deymeyeceksin dedi; emretti. Gücüm yetmedi itiraza, sebebi de yoktu giden giderdi unutulan unutulur. Bir tokatta anlattı bunu bana. İçimde kaldı koskoca hayallerim ve bir çocuk gibi sindim oraya. Utandım ağlamamak için parmaklarımı ısırdım, dişlerimi sıktım, olmadı bir damlaya hakim olamadım ki beynime sözümü geçireyim. Aktı yanağımda. Silmedim senden kalan bir iz gibi silemedim, kaldı orda... Korktum uyanacaksınız diye, uyanıp hayallerimden düşeceksiniz diye tekrar taş yastığıma sarıldım diken dolu yatağım da. Sabaha az kaldı bu son gece ve sabaha veda, elveda sana ve senle olacak olan yarınlara...
SEVGİLİYE MEKTUP
Bir güzel rüyanın bir gün benden uzaklaşıp, acılar dünyasına düşeceğimi nereden bilebilirdim ki. Hayatta ki en güzel rüyam, alnımın akı dediğim, meğer yüzümün karası, rüyaların hayallerin kabusuymuş diyeceğim hiç aklıma gelmezdi. Uzun bir hayat mutluluk varken uzun bir acı çile bıraktın bana. Nereden bilebilirdim ki yarı yolda ellerim belimde öylece kalacağımı. Nereden bilebilirdim ki bir gün bu güzel dünyamın yıkılacağını. Ayrılığı olmayan bir sevda buldum derken uçsuz bucaksız gönül bahçelerinde gönlümce gezinirken şimdi tüm geçmişimi kara bir anı gibi düşünüp yaşıyorum.
Bu neyin nesidir böyle sevdiğim. Aklımı bozmaya deli olmaya ramaklar kalıyor. Ne sabır bırakıyor nede yaşama hevesi insanda. Nasıl bir bela ceza bu böyle. Neyin cezası bu. Yüreğimde yeri belli olmayan bir sevgi ile, yüreğimde yerleri belirsiz acılar ile daha nereye kadar yaşayabilirim ki. Tatlı tebessümlerle savuşturur muyum bu acılarımı bilmem.
Çok sevenin çok mutlu ettiği gibi çok seven çokta üzüyor şimdi. Aşk elle tutulmaz gözle görülmez hastalıkken şimdi elle tutulmaz ateşlerine dayanılmaz bir hastalık oldu. Şifası olmayan bir hastalık sanki. İnsan sevince acılar çekmek zorunda mı ki.
Keşke aşkı bir hasta gibi yüreğimde değil de musalla taşına yatırsaydım. Umutlarım bitseydi belki hayat bu kadar çekilmez ve üzücü olmazdı.
Şimdi hayat artık eski bildik tanıdık hayat değil. Kirli kara bir günle değişen sürekli ayrılıkla acılarla aşkla hesaplaşma yeri oldu. Aşk dediğimiz şey meğer vara vara bir çıkmaza varıp o çıkmazda saplanıp kalmakmış. Çaresizce boyun büküp teslim olmakmış. Kirli kara bir günün tüm hayatı kirletmesiymiş.
Aşk bir sonu olan sonunun adı da kırgınlık ve ayrılık olan aydınlıktan karanlığa giden bir gönül yoluymuş. Artık seneler geçip gidecek, geçen seneler ne sevdiğimi getirecek nede beni sevdiğime götürecek. Ayrı yerlerde birbirinden habersiz iki insan gibi yaşamakta varmış kaderimde. Çok sevdiğinin yüzünü görememek sesini duyup tebessüm edememekte varmış. Yüreği delicesine çarpmak gözlerindeki sevgiye bakmak, gözlerimdeki sevgiyi göstermek yok artık.
Kederlerle özlemlere itaat eden bir gönülle avare yaşamak varmış. Gel gör ki o avareliğim acılarımın içinde yine sen varsın. Hep sen, tek sen, sen sen sen... Sensiz kalmak imkansız neredeyse. Oysa ben seninleyken hiç ama hiç acı çekmeni istemedim. Acıları çektireceğin ise aklımın ucundan dahi geçmezdi. Kaç defa bitti işte bitti diye kızdım küstüm kendime. Ben bitsem de bitti desem de bitmeyen bir sevdayla hala seni taşıyorum. Bitmedi işte bitmedi... |
SİTEMİZDE TOPLAM 4787 ziyaretçikişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
 |
|
SİİRKÖŞEN |
|
|
|
|
|
|
http://www.siirkosen.com
|
|
|
|
|
|